Playlist

Blog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Blog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Salı, Aralık 22, 2015

Artık...

Bu gece solumla dertleşmeye başladım. Dertlerimi sandala bindirdim içimi dolaştırdım kalbimin yokluğunda. Ne zamandır konuşmadım gerçeklerimle. Gözlerim nasıl boşluğa takılıp kendi kendime konuşuyorum. Çok günahım birikti. Fakat pişman bile olamıyorum. Tükendim bazı yerlerimden. Gerçeğe gücüm yetmiyor. Kimse beni ziyaret bile etmesin artık. Eskisi gibi değilim. Siz konuştuğunuzda bağırabilirim artık. Şarkıların sesini kısabilirim. Aralık bitince uyandırın beni, artık soğuk. Oysa eskiden kış ne güzeldi. Artık güzel olan tek şey şarabın tadı. Ben biraz uzaklaşıp, kendime ördüğüm duvarları izleyeceğim. Artık her şey farklı, her şey dönüşsüz. İyisin iyisin. Çocuksun Yiğit. Şş. Tabi düşeceğim. Pazartesi bitti.

Pazartesi, Ekim 05, 2015

Şimdi hayat

Sonunda her şeyi boşverip siktir olup gittim buralardan. Sevdiğim kadınları, eğlendiğim dostlarımı ve ailemi bırakıp gittim. Tam kapıdan çıkarken o şeylerin bana muhtaç olduğunu bilmek beni bitiriyordu. Ama olması gereken buydu sanırım. "Olmalı mı ki?" sorusuna cevap bulsam belki her şey düzelecek. Gözlerim geçmişe takılarak yazıyorum. Bütün anıları çiğnemeye çocukluğumdan başladım. Hepsini tek tek topladım ve çiğnedim. Onlardan bir uçurtma yaptım ama bu sefer kuyruğuna kendimi bağlamadım. Bu boğazımdaki yumru, bunun sebebi sizsiniz. Bütün kelimeleri ve harflerimin rengini birebir siz seçtiniz. Elleriniz kirliydi. Kirinizi parmaklarıma kasıtlı bulaştırdınız. Siz kirlerinizden kurtulduğunuzda izlerini bende bıraktınız. Hep yardım ettim ve siz hep gittiniz. Ben arkanızdan camdan bakarken aslında gelecek kimse olmadığını bildiğimden camın kendisini izlemekle geçti hayatım. İkinci katın yola bakan taraftaki birinci odasında kalan çocuk öldüğünde kaldırmadınız onu oradan. İnsanlar bir şeyler bağırdı. Ben hiç bağırmadım. Sonraki gecelerde hep kaçmaya çalıştım. Bu pes etmek değil, sadece bilmediklerimi aramaya çıkmıştım. Elimdeki verilere göre neresi olursa olsun bütün insanlar aynı. Bugün oldu ama beni hala dünümden kovalıyorlar.

Salı, Ağustos 04, 2015

Anlamsızım

"Yaşamak senin neyine?" diye kendime soru sorarak başlıyorum içsel medeni tartışmalarıma. Hiç yoruldun mu? Durmaktan yorulmak, koşarak yorulmak, bekleyip yorulmak. Peki yaşamaktan hiç yoruldun mu? Küçükken hissettiğimden ne farkı var bunun, doydum mu? Yoksa sadece yoruldum mu? Her gün aynı terane. Aklıma nazaran daha hassas sol tarafım bu aralar. Her şeyi sindirip öylece durmak. Mutlak doğrunun peşinden gitmek yerine yanlışlar arasından sıyrılmaya çalışmak benimkisi. Bir kaçış, iki kaçış derken zaman geçti. Daha yapacak çok şeyim vardı tanrım ne bu acele? Önce bir tanısaydım kendimi. Kendimi zeki sandığım vakitler geçti. Öğrendikçe cehaletim arttı. Şimdi "Kurtulmak mıymış bu?" diyorum kendi kendime. Tam her şeyden kaçıp kurtulacakken o şeylerin sana muhtaç olduğunu görmek beni bitiriyor. Kendimi "Belki de ben o şeylere muhtacımdır" diye teselli ediyorum. Cevabı bulsam belki hepsi son bulacak bunların. Bu yorgunluk, ağrı kesiciler, kırıklar, lekeler, unutulmaya zorlanmış anılar... Sadece yoruldum işte be, bitkinim. Tutmasın kimse elimi, yine de şikayet etmem ki. Varlığımın yokluğa olan savaşında kötü yanı seçiyorum. Her şeyin son bulmasını seçiyorum. Kendime bir tehdit unsuruyum artık. Siz bir kez daha vurun savunmasız yerlerimden.

Pazar, Temmuz 12, 2015

Ne güzel de sevemedim seni

Ne güzel de sevemedim seni. Sen benim tersten yaktığım sigaramdın, ne kadar değerli olsan da dikkat edemedim. Oysa ki sadece gülüşlerinin bana ait olmasını istemiştim. Kedileri sevdiğinin yüzde biri kadar sevseydin beni dünyadaki bütün kedilerin patisi kadar öperdim parmak uçlarını. Dediğin gibi "değişmez huylar" bilirsin. Ne ben seni sevmeyi bıraktım ne de sen güzel gülüşlerini. Sonunda yine ben sende yiteceğim, sen beni anlamamaktan başka hiçbir sonuca varamayacaksın. Çatlayacak belki pişmanlık damarlarım, elim ne bir kaleme ne bir kağıda gidecek. Bir mesaj, bir haber. Hiçbir şey. Her zaman yaptığımız gibi; öyle bir sarılmayacağız ki yine sabah olmayacak. Kendimi hikayemdeki kadının sen olacağı gerçeğine inandırıyorum bazen. Sonra önümde duran kadehime bakıyorum. Sen misin kadehteki?  Belki uyusam her pikselin kuş olup kanatlanacak. Belki de o kadeh bir daha asla dolmayacak. Ben seni sevmeyi bilemedim sadece, imtina ettim. Sen yine çok içiyorsundur zaten aldırma bir gün bunları okursan, hepsi sahte sadece üzerindeki alkolün etkisidir. Bu gece yine en iyi yaptığım şeyi yapıp kendime inanmayacağım, ama sen dokunma cesedime.

Cumartesi, Mayıs 23, 2015

Öğrenilmiş çaresizlik

Mutlu olmayı yakıştıramıyorum kendime. Ne kaldı geriye? Ben mi? Benlik mi? "Buyum ben, değişmem" gibi cümleler mi? Bunların üzerine tek tekerlekli bisiklet üzerinde ilerlemeye devam etmenin beklenmesi mi kaldı? Ne kaldı? Gerçekten nereden başlayacağım hakkında en ufak bir fikrim yok. Sadece her düşüncemde bir sigara daha yakıyorum. Vazgeçmeyi sevmeye çalışmaktı benimkisi. Öldürmeyi meşru kılmaktı kendi ellerimle. Nasıl ki dikta edildi aldığım nefes bana, bende öyle sevdim her şeyi düşünmeden bitirmeyi. Ama ölmüyorum şimdi, korkmayın sayın tanrı. Benim arkama dönüp bakmak için sebeplerim olmadı. Bakmadan söyleyebilirim hepsini, sadece koca bir hiç. Kocaman bir hiçlikte yaşamış ve yaşatmışım. Aslında benim tek demek istediğim şey yaşamayı bilmediğim. Gülebilirsin belki ama anlayamazsın. Evet bilmiyorum ve bilmediğim içinde ardıma bakmıyorum. Bilmediğim için gittikçe batıyorum, hislerimde boğuluyorum. Ordan bakınca belki yüksek bir egoya sahip olduğumu düşünebilirsin ama bu yaftalama için henüz o kadar insan tanıdığını sanmıyorum. Yazıyı okumaya devam ediyorsan lütfen beni tanıyorsan tanıdığın kadarını ve ön yargılarını unut. İnsan eli değen ve değecek olan her şey midemi bulandırıyor. İçinizdeki kirli yalanlar gibi bakıyorum gökyüzüne. Cahilim tüm yaşam biçimlerinize. Yollar, evler, binalar, makineler, otomobiller... Hepsi çok gereksiz. Bitirdiniz bütün güzellikleri. Tanrı da öylece izledi. Bak her şey değişti. Hep susmayı denedim. Bir nevi pasif direniş diyebilirim. İş isyan noktasına geldiğinde ne doğrum kaldı ne çabalarım. Sevmeyi de bıraktım anlaşılmadan öylece bitti gitti hepsi. Aslında sadece empati kuramayacak kadar aptalsınız hepiniz. İçinizdeki şımarık çocuğa yenik düşüyorsunuz. Ben öğrenilmiş çaresizliğin erkek kardeşiyim. Varlığı ispatlanmış cenneti reddetmek gibi benimkisi.

Cumartesi, Nisan 25, 2015

Bilmeden yaşayanlardan

Ben niye vardım? Hatırlamıyorum. Bir kere daha vuruluyorum muhtelif yerlerimden. Kaç darbe yedim hiçbir fikrim yok. Kaç darbe daha yiyeceğim ki ölmek için? Bir mi, beş mi, yüz mü? Kaç kere ölecekmişim ki hala hayattaymışım? Ve bir kere daha o hikayenin baş karakteri gibi hissediyorum kendimi, varım ama çokca yokum olmadık zamanlarda. Kendime dram gibi geliyor hayatım ama aslında sadece fantastik. Çünkü yüzlerce kez ölüp dirildim. Ve bir kez daha batıyor soru işaretleri beynimin kıvrımlarına. Kaç insan daha var rahatlatacağım, düşündükçe içim kuruyor. Kaç insan koydunuz kısacık hayatıma? Ne zaman ölmek yerine öldürmeyi öğreneceğim, ne zaman? Kaç kadeh daha dolduracağım, kaç kere sabahlayacağım, siyahın ardından kaç umut daha ortaya çıkıp yüzüstü bırakacak? Bir daha doğru biri olamayacağını bildiğin halde inatla iyi kalmaya çalışma ahmaklığı neden söylesenize bana. Ya uzun zamandır ölüyüm ben ya da hiç haberim yok aldığım nefesten. Bir kez daha tanışıyorum kendimle ve akabinde vedalaşıyorum hiç tanımamışcasına. Hangi kıyısından düşeceğime karar veremediğim uçurumdan isyan ettiğim bir gece daha. Ne güzel de bilmiyorum yaşamayı. En iyi yaptığım şey bilmemek zaten, gerisi ahmaklık.

Perşembe, Mart 12, 2015

Bir ben kaldım bana

Geçiyor hayat bize sormadan, icazet almadan. Güzel bir şey olunca hemen kurutuyor tüm yapraklarımızı. Sevmiyor hayat ne yaprağı ne de sonbaharı. Zaman geçmek bilmiyor, olabildiğince uzatıyor tüm acıları. Öylesine kin dolu... İçinde sevgi yoksa böyle olacak diyor. Ben sevmedim demedim ki; "sevmeyi bilmiyorum" dedim halbuki. Yanlış mı anlıyor beni acaba? Gün geliyor, hızlanacağı yerde kesiliyor rüzgar. Savurup saplıyor bir yere öylece. Yine çekeceğim içime, yine öksürtecek. Yine yakacağım, yine sönmeyecek. Milyarlarca olasılık içinden birini seveceğim, o da öldürecek. Ben sanıyordum ki sadece sevmeyecek. Meğer her olasılığın sonucu öldürmekmiş. Dökecek yaprak kalmadı artık bende. Kitap okuyorum, sigara içiyorum ve uyuyorum. Hiç sıkılmaz mı insan hep aynı parmağıyla çakmak çakmaktan? Sıkılmıyorum. İyi bir şeyler vardı bir zamanlar, hatırlıyorum. Ya da yoktu, ben öyle sanıyordum. Bazıları gözyaşını göz altlarımıza bulaştırdı. Onlar bu odadan çıkınca ve ağlamayı bırakınca, biz günde üç paket sigara tüketmeye başladık. Şimdi, buradan defolun ve bizi bir daha sizden bilmeyin.

Salı, Ocak 06, 2015

Aşk ve Tanrı

Beni anladığını sandığım herkes yanlış anladı. Ahmaklığa lüzum yok, anlamalarını beklemek ayıp olurdu. Umudumu yitirmeye fırsat veren midir tanrı, yoksa onu ateşleyip vicdanımla yüzleşmemi engelleyen mi? Her şeyde mantık aramayın. Her şeyde mantık arayan kişiler aşkı tadamayanlardır. Onlar nerden bilir ki; gecenin köründe göğsüne saplanan bıçağın soğukluğunun vücuda yayılışını? Bazı şeyler sadece yaşayarak öğrenilebilir. Yaşamın ince bir çizgiden oluşmuş köprü olduğunu anlamak gibi. Ya gözünü kapar geçersin o çizgiden, hiçbir şey umrunda olmadan ya da "siz kazandınız" dersin dengeni yitirip düşmeden önce. Aslında bugüne kadar istediğim hiçbir şey istediğim doğrultuda gitmedi. Sadece büyük bir kafes ve içinde yaşam belirtileri... Sinirlendiğinde kafesi sallayan, mutlu olduğunda ise öylece izleyen bir çocuk. Hepimizin hayatında biri var. Tüm hayatımızla, dengemizle oynayan biri. İşte buna "Tanrı" diyorum ben. Ama günü geldiğinde herkes kendi tanrısını istemeyecek ve reddedecek. Çünkü o gelir; gözünü açar, bağlar ve hayata tutunmanı sağlar. Sık sık hissettirir varlığını, bazen sarılır. Kimi zaman yokluğuyla tehdit eder. Yalvartır seni, elinden tutar, elin, kolun, mantığın olur. Düşüncelerin ve hayatın olur. Ama gün gelir senden elini çeker ve işte o zaman uyanırsın. Artık böyle bir şey olmadığına kendini inandırırsın. Ama onun eksikliği hep hissedilir. İnsan gözünü kapadığında kendini güvende hissedip, mutlu ve huzurluysa aşıktır. Bu aşk madde üstü de olabilir madde de. Açıkcası aşk dediğimiz şey sevdiğini tanrı yerine koymaktır.

Cumartesi, Ocak 03, 2015

Benden sonra

Harp var aklımda bu sıralar. Tarihin en kanlı savaşı belkide. Öldürülmesi gereken gülümsemelerim, dünyaya olan uzaklığım, sık sık ateşe vermekte aklımı. Bu öyle bir savaş ki; ne kazanana ödül verilecek ne de saygı duyulacak. Bu gerçekle yüz yüzeyken kendimi vursam, gıkım çıkmaz. Çıkamaz. Bağıramam. Kimse, hiçkimse tutamaz. Ne kazananı olacak bu savaşın ne kaybedeni. Kendimi anlamamaktan başka sonucu olmayacak. Geçmeyecek altın harflerle tarihe, kimse bilmeyecek bunu. Ben bende yiteceğim. Hiçliğimle yüzleşeceğim. Gitmeyecek elim ne bir kaleme ne bir kağıda. Ne bir yazı, ne bir haber. Hiçbir şey. En iyi yaptığım şeyi yapıp tutunmayacağım hiçbir şeye her zaman olduğu gibi. Öyle güzel sevmeyeceğim ki hiçbir şeyi; Tanrı bile utanacak yarattığından. Aynaya karşı dururken bakıp tebessüm ediyorum. Ben miyim bu? Peki içimdeki?

Pazartesi, Aralık 08, 2014

Gidecek misin?

Bu gece bir şeyler anlatacağım sana ve sen anlamayacaksın belki. Ya da anlamak istemeyeceksin. Kaçacaksın belki bundan çünkü bu anlaşılması zor bir mesele. Ama emin ol yine de anlatmaktan daha zor değil. Kimseye bakmadım sana baktığım gibi. Kimse heyecanlandıramadı böyle. Kimsenin dudaklarından dökülen sözcüklere bu kadar sevinmedim. Kimseye konuşmadım bu kadar içten. Bu bir kerelik bir his değil, sen de bilirsin bunu. Ama bilmemeni tercih ederdim doğrusu. Kimseye aşık olmamış olmanı tercih ederdim bu zamana kadar. Ben gelip gözlerinin içine bakarak “sana aşığım” diyene kadar beni beklemiş olabilirdin mesela. Olmaz mıydı? Benim bütün hayatım, benim her şeyim; aşık olmak için senin gözlerini beklemiş gibi. Ne olurdu ki? Sen de bekleyebilirdin. Eğer bazen seni üzüyorsam, sen yine de üzülme. Ben seni üzemem öyle. Hani diğerleri gibi… Bir gün bir şey için affetmeyecek olursam seni, üzüldüğün için etmeyeceğim. Biri için kalbini kırarsan eğer bunun için de affetmem. Senin kalbini herkes kıramaz öyle. Hatta kimse kıramaz işte. Sen hep bambaşka hayallerle yasladın başını bana. Ben tek bir hayali taşıdım göğsümde. Sabahında olmasan kaç geceyi uyumazdım bi' bilsen. Gitmesene, kalsana. Bütün geleceğimi iptal edebilirim, sen kalacaksan benimle. Tutsana tekrar elimi. Başını yine koysana göğsüme, ama bu defa başka. Sen de düşünsene, sevsene beni. Sevmeyecek misin? O zaman git bir an önce. Git çok geç olmadan. Olur da gidersen bir gün, ölene kadar kokunu saklamayı hak ediyorum sanırım. Ama sen yinede gitme olur mu?

Sabaha karşı beş

Çok fazla oynuyorum duygularımla. Tekmeleyip duruyorum hayallerimi. Çok çabuk düşüyorum artık koşarken. Üstelik üstüne düştüğüm taşlar benden özür dilemiyor. Kendimi anlamam o kadar zor ki. Hiç denemiyorum bile artık. Bu aralar diğer duygularım fedakar bir halde kendilerinden vazgeçmiş, sadece mutluluğum için emek veriyorlar. Daha doğrusu savaşıyorlar. Yine de mutluluklarım biraz yarım, hiçbir kahkaham tam değil. Herkes eski halimi özlemiş. Sanırım ben bile özledim. Şimdiki ben bana bile çok yabancı, belkide biraz hastalandım sadece. Eskiden gülüşlerime hüzün gizlemezdim, dostlarım gözlerimden anlardı her şeyi. Şimdi ise her şey bende saklı, hepsi oyunculuğuma kalmış. Yine gerçeklerin aklıma hücum ettiği saatlerdeyim, göz kapaklarım direniyor ışığa karşı. Aslında halimde kalmadı geceyi uzatıp insanlardan kaçacak kadar. Neyse, yine sabah olmak üzere. Saat aylardır "sabaha karşı beş".

Cuma, Aralık 05, 2014

-Not, Aralık Beş 03:53

Kimse sizi sonsuza kadar sevmeyecek ve bunu kendinize asla itiraf edemeyeceksiniz. Hangi şehire tutunacağım bir fikrim yok artık. Hangi yolun çıkmazı olacağım hiçbir fikrim yok. Yapılabilecek tek şey yakmak. Her şeyi, itinayla, tek tek... Siktir ettim denizi, bulutları, yaratılan tüm edebi aşkları. Ben hep geceleri sevdim. Ben daha kendimin beklentilerini karşılayamazken başkasından bir şeyler beklemek küstahlık oluyor sanırım. Dermanı kalmamış göz kapaklarım, uykudan çok ölüme meraklı. Yalan söylemek istemiyorum ama, sanırım bu son güvenişim başkasına. İradem pek zayıftır. Çok soru var aklımda, çok keşkeli cümleler var. Yetmiyor içtiğim sigara, biliyorum sende üzülüyorsun ama emin ol içtiğim kadar içmiyorsundur. Hiç söylemedim ama alışkınım ben kahveyi yalnız içmeye. Hep mutlu etme çabasıyla sevmeye çalışmak çocukluk sanırım, mutluluğunla mutlu olmak, gülünce gülmek. Ben hayat kavgası verirken siktir olup gidecek onlarca sebep varken, yemin etmiş gibi seni sevmeye devam ettiğim için o kadar salağım ki. Mutluluğa gidecek tüm yollarda mevsim güz artık, hep rüzgarlı. Ben sevmem rüzgarı. Çıkacak gibi oluyor aklım, mukayyet olamıyorum çoğu vakit. İçerken sigaramı sen geliyorsun aklıma, henüz yeni tanıyorken hem de. Hayallerimi sigaramın dumanına anlatıyorum, gülüyoruz. Yine aynı dumanda aşık olmuştum sana. Çoğu vakit aptal gibi hissediyorum kendimi seni düşünürken, çocuk gibi değil. Yaşını başını almış bir insanın yapmaması gereken şeyleri yapıyormuş da utanıyormuş gibi. Yıldız kayıyor, dilek tutuyorum. Mütevazi şeyler. "Hep göğsümde uyusun, sarabileyim her istediğimde kollarıma." böyle şeyler. Zira böyle büyüdüm, böbürlenmedim hiçbir zaman elde ettiklerimle. Yüzünü sevmek en güzel şeyi olsa gerek dünyanın, hissetmek parmak uçlarımla dudağının kıyısını. Ya da neyse sigaramı bitireyim ben. Böyle işte. Sen yokken geçirdiğim bir geceden tek paragrafta iki yüz altmış bir kelime.

Pazartesi, Ağustos 18, 2014

Kedi

Sigaramın dumanı farklı bir biçimde süzülüyor bu gece. Dumanla beraber bir yolculuğa çıkıyorum, belki onunla beraber havaya karışıp yok olurum diye. Şarkılar bile gülüyor bu gece bana, duyuyorum. Benden kopanları onların gülüşüne ekliyorum. Bana hazırladıkları sokaklardan dinliyorum onları. Biraz ileride bir kedi görüyorum sokakta. Biraz dikkatli bakınca adımı söylüyormuş gibi geliyor. Onun gözlerinden bakınca dünya, renkli renkli bir ipte sallanıyor. Gözlerimi veriyorum ona, işte o zaman gözlükleri düşüyor. Baktığı zaman dünya, bir adam tarafından sadece siyah beyaz bir beşikte sallanıyor. Gezegende ışık bulamadığı için gözlerini kapatmayı tercih ediyor. Tekrar gözlerini açtığında kitaplar görüyor ortalarından başlanmış, başlangıç sayfalarının çoğu yok. Belli ki koparılmışlar. Okunmuş sayfalardan bir merdiven gel diyorum kediye; sana göstermem gereken bir şey var. Çocukluğum beliriveriyor birden ve baktığında dünyanın içindekilerden daha vicdanlı olduğunu anlıyor. Gözlerini tekrar kapattığında içimdeki saat sesini duyuyor, açtığında ise zaman dolmuş her şey bitmiş artık. Daha güzel olansa sona ermiş uykusuzluğum oluyor.

Perşembe, Ağustos 07, 2014

Yollarım

Kimse asla sormadı bana ne istediğimi. Gözlerim yorgun, şarkılarım gerçek olamayacak kadar güzel, yaşadığım hayat kanser. Benim hayatımı kendi kafalarına göre yazıp çizip bana oynatanları vicdanım boğacak. Belki onları uyutur, gözlerimin altındaki sigaralarla yakarım bilmiyorum. Gelenin geçenin hüznüne karışmış yollarım vardı benim. Yürürdüm o yollarda insanların içinde, kendimi büyütmezdim asla. Onlar isyan ederken ben top oynardım yolun kenarında. Mutluydum hep ben. Ağlamayı öğretirlerdi, ben yine de gülerdim. Üşümeyi öğretirlerdi bana, ben güneşi yakar ısınırdım. Açlığı gösterirlerdi bana sokakta, ben her zaman yediğimin yarısını verirdim bir sokak köpeğine. Ama öyleleri çıktı ki karşıma, verdim ama yeniden acıktı hep. Sonra doymak ihtimalini kaldırdılar dünyadan. Hep bildiğim gibi insanları güldürmeye çalıştım, sevinçlerimi hüzünleriyle boğdular. En soğuk gecelerinde ateşimi paylaştım, söndürdüler göz yaşlarıyla. Artık eskisi gibi değil, bütün yollar mutsuzluğa çıkıyor. Artık müdavimi olduğum bütün manzaralardan izliyorum insanları sadece. Mutlu olmak istiyorsan insanlardan uzak duracaksın. Siz kimsiniz de benim hayatımı yaşıyorsunuz?

Pazar, Temmuz 20, 2014

Son

Ödüllerim, arkadaşlarım, ailem, kardeşlerim, sevdiklerim, derslerim, yeni yetmelerim, yetindiklerim, yıllarım, yollarım, sonlarım, almalarım, vermelerim, müjdelerim, karşılıklarım, suskunluklarım, konuşmalarım, güzlerim, sevinçlerim, bağışlarım, bağlılıklarım, iyiliklerim, tasarruflarım, hayatım, gördüklerim, duyduklarım, dokunduklarım, kokladıklarım, kışlarım, doğuşlarım, baharlarım, düşlerim, dışım, taleplerim, keşiflerim, gerçekliklerim, kalbim için, arayışım, buluşum, evim, bahçem, ocağım, odam, sesim, çözümlerim, gelişlerim, gidişlerim sonlarım, cennetim, anlattıklarım, anlatılanlarım, andıklarım, şükrettiklerim, ilhamlarım, aştıklarım, kaldıklarım, sorumluluklarım, etkilendiklerim, utandıklarım, ahlakım, uzaklıklarım, yakınlıklarım, kaynaştıklarım, uzlaştıklarım, hayırlarım, evetlerim, aracılıklarım, buluculuklarım, sebeplerim, sonuçlarım, sığındıklarım, sahiplendiklerim, sahiplenmediklerim, yaptıklarım, düşündüklerim, huzurum, olgunluklarım, çocukluklarım, sevgilerim, aşklarım, yokluklarım, varlıklarım, hatalarım, kusurlarım, düzeltmelerim, yardımlarım, duyarlılıklarım, duyarsızlıklarım, eksikliklerim, denklerim, denksizliklerim, dengesizliklerim. barışlarım, savaşlarım, hiçliğim, ben’im, sen’im, sahipliklerim, kutsallarım, güvendiklerim, gördüklerim, zorlarım, kolaylarım, ortaklarım, ortasızlıklarım, inandıkça gerçeğe yakınlaşmalarım, kızıp, kırılıp yuttuklarım, uydurmalarım, uyumluluklarım, kavuştuklarım, sabahlarım, akşamlarım, bıraktıklarım ,gerçeklerim, sahtekarlıklarım, uzaklarım, yakınlarım, duyduklarım, bildiklerim, terslerim, düzlerim, fikirlerim, fikirsizliklerim, tabularım, yoklarım, varlarım, özgürlüklerim, sınırlarım, ibadetlerim, ibadetsizliklerim, vedalarım, kalmalarım, gitmelerim, kalbim, hastalanmalarım, kendimi toparlamalarım, dağıtmalarım, eğlenmelerim, üzülmelerim, neşelerim, üzüntülerim, hüzünlerim, huzurum, suskunluklarım, yalnızlıklarım, önemlerim, önemsizliklerim, dışsallıklarım, içselliklerim, bir bulup bir kaybettiklerim, noktalarım, çizgilerim, baktıklarım, kör düğümlerim, çözülmelerim, olmazlarım, olurlarım, ışıklarım, karanlıklarım, kıymet verdiklerim, değer bilmediklerim, ölümlerim, yeniden doğumlarım... Beni ben yapan her şeyin ne önemi var hayat adil olmadıkça? Mutsuzsa tek bir insan dünyada neden gülüyoruz? Bulamadım, nerede bu yolun sonu?

Cumartesi, Temmuz 12, 2014

11.07.94

Başınıza insan olmak gibi şeyler gelirse, tek çare bir dost bulmaktır, arayın. Kalemi elime aldım, yazabilecek durumda değilim pek. Çünkü en yakın dostumun en mutlu gününde yanında olamadım. Zaten her zaman önemli günleri kaçırırım böyle. Her insan yaşamında yakın bir dost arayışı içindedir. O, tanıdığım en farklı insanlardan biri, sevimli canayakın bir o kadarda manyak ve tehlikeli. Bilirsin kimseye karşı öyle duygusal değilimdir sana da burda tatava yapmayacağım. Söylemem asla biriktirdiğim kelimeleri, güzel sözcükleri. Ama, ömrüme değer katan üzülmesini asla istemediğim ve canımın yarısı olan dostum her şeyi gördük biz bu hayatta. Bize artık ancak konuşmayı bilen deliler bir şey anlatabilir. İleride kendi kanatlarınla farklı bir rotada uçacak olsan da bu ortak geçmiş bizi ölene kadar ayırmaz umarım. Her zaman hayatımda kalmanı diliyorum, yoksa kim içip içip ruhsal ve fiziksel zarara uğratacak beni. Artık ayrı ayrı yollar çizene kadar hayatta başımın belası olarak kalabilirsin. Hayat hep önünde dize gelsin, zaten Alman güllecilerin göğsü gibi dik durup yürüdüğümüz şu alemde kim bize sıkıntı verebilir? Yanında olamadığım için kızgınsan; kral  bile bağışlar soytarısını, her af bir neşeye dönüşür, gel sen beni affet. Mutluluk her zaman gölgen olsun, nice mutlu senelere.



Ah Sezen sen çok küçüksün de biz neyiz diyorum, büyüyebiliyor muyuz?


Pazartesi, Haziran 23, 2014

Bir zamanlar bende küçüktüm

Küçüktüm. Büyüyüp adam olmak babamdan taklit ettiğim bir şeydi. Dileklerimi saatlerce küçük kağıtlara sığdırmaya çalışırdım masum çocukluğumun gölgesinde dinlensinler diye. Hayallerimin soundtrack albümünü çıkartırdım, daha yaşanmamış kötü gecelerimi aydınlatsın diye. Aslında hayallerim bile hayaletti ama masumdum işte. Rüzgar lodos eserdi, saçlarımdan yapraklar dökülürdü. Gülümsemem yeterdi her şeye. Geceyle anlaşıp buluşurdum hep. Kimle buluştuğumu bilmeden. Çocukluğumu anlatıyorum işte, belki bütün bu çığlıklarımı duyarda hayat vazgeçer benden diye. Üzüldüm bazen, o kadar varken yok oldum. Geçecek, dileklerim sadece kelime olmasın dedim. Her bunu dediğimde hayat benden bir bir aldı. Hep bana çocukluğumu hatırlattı. Bırak rahat nefes alayım dedim. Bunu her dediğimde kafeslere kapattı. Yine yalnız hissettiğim bir gün. Sigaram var kibritim bitmiş. Çok içmişim sarhoş değilim. Odanın içinde kaybolmuş, çoraplarıma sığmak istiyorum. İstemeden yaşayışımı hatırlıyorum. Bir köşeye terk edilmiş olabilirim. Belki bu zaman diliminde de olmayabilirim. Bir şarkı çalıp gerçeği hatırlayayım.

Pazartesi, Haziran 16, 2014

"Biz" değil "Ben"

Teşekkürler arkadaşlarım, ailem, kardeşlerim, sevdiklerim, yıllarım, yollarım ve sonlarım. Her zaman söylediklerimiz kadarız. Sonu belli olmayan bu yolda hepimiz farklı şekillerde kendimize kendimizi anlatıyoruz. Hepimiz bir ustanın elinden geçiyoruz büyürken. Bu Usta'nın adı herkese göre değişir. Yani herkes bir ustanın elinden geçer; bazen aşk, bazen fedakarlık, bazen acı gibi farklı farklı isimler ile. Güvenli bir yerde doğduk. Sonra çıktık o güvenli alandan, sokağa atıldık. Dönüştük, gördük. Sonra birisinin gözlerinin içine baktık ve anladık ki hayatta kötü insan yok. Sadece kötü tutumlar edinmiş insanlar var. Uzak durup, duramadığımıza mesafe koyduk. Bir şeye ihtiyacım olduğunda "başka"larına söylemiyorum. Bende benden başka kimse yokken, kime neyi anlatacağım ki? Biz'den değil, Ben'den yana olanlar her zaman zengin. Ama bu zenginlik içinde umudumuz yoksa, yanlışımız var.

Perşembe, Haziran 12, 2014

Bu kadar

O işler öyle olmuyor. Bitti sanılıyor, insan yanılıyor. Kendinle ilgili düşüncelerin var. Sen düşüncelerin değilsin. Ben düşündüğüm şey değilim. 'Ben' e bağlı olduğumuz kadar sarsılıyoruz. Giriyorum karanlık bir odaya. Yaşım 4. Kapıyorum gözümü "bitti" diyorum. Açıyorum, yine buradayım. Hatalarım, kusurlarım, düzeltmelerim, yardımlarım, duyarlılıklarım, duyarsızlıklarım, eksikliklerim, arkadaşlarım, dostlarım, denklerim, denksizliklerim, dengesizliklerim hiçbiri umurumda değil. Sonsuza kadar kapanmamak üzere... Sürç-ü lisan ettiysek affola.

Çarşamba, Haziran 11, 2014

Düşünceler

Asla bilmezler. Asla anlamazlar. Sadece hesap sorarlar. Gittiğin yol senin yolundur hesap sorma hakları yoktur. Neden özgürlüklerin değerini anlayacağımıza daha çok kapana kısılırız her zaman? Benim en sevdiğim şey nedir? Yazmak mı? Hayır. Uyumaktır tabiki de. Neden bu saatte uyumuyorum o zaman? Yazmak zorunda değilim. Ama düşüncelerim buna izin vermiyor. Hiç iyi biri değilim. Çünkü iyi olacak kadar cezalandırılmadım henüz. Bir sürü kimliğimiz var. Hepsi kendi gerçeklerinde gerçekler. Bir kişi olabilirsin, sevilmezsin. Olmazsın, çok çekersin. Bu yalnızca bir seçim. Bunları boşverelim. Bunca şeyi düşünmekten daha kolayı var: sevmek. Şimdilik gözlerimizi kapayalım ve şöyle bir cümle kuralım. (Buna dilek tutmak diyorlar ya da bazıları için dua etmek) "Beni gerçeğe götürecek birini bulmak istiyorum" Nitekim insansız olmuyor, biliyorsun. Ya da hepsini boşver, bir patlama sesi duyulsun. Düşüncelerinden önce sen vur onları. Bu kadar çok düşünmemek gerekir. Çünkü sen düşüncelerinin sana hissettirdiği şey değilsin.