Playlist

Salı, Aralık 22, 2015

Artık...

Bu gece solumla dertleşmeye başladım. Dertlerimi sandala bindirdim içimi dolaştırdım kalbimin yokluğunda. Ne zamandır konuşmadım gerçeklerimle. Gözlerim nasıl boşluğa takılıp kendi kendime konuşuyorum. Çok günahım birikti. Fakat pişman bile olamıyorum. Tükendim bazı yerlerimden. Gerçeğe gücüm yetmiyor. Kimse beni ziyaret bile etmesin artık. Eskisi gibi değilim. Siz konuştuğunuzda bağırabilirim artık. Şarkıların sesini kısabilirim. Aralık bitince uyandırın beni, artık soğuk. Oysa eskiden kış ne güzeldi. Artık güzel olan tek şey şarabın tadı. Ben biraz uzaklaşıp, kendime ördüğüm duvarları izleyeceğim. Artık her şey farklı, her şey dönüşsüz. İyisin iyisin. Çocuksun Yiğit. Şş. Tabi düşeceğim. Pazartesi bitti.

Pazartesi, Ekim 05, 2015

Şimdi hayat

Sonunda her şeyi boşverip siktir olup gittim buralardan. Sevdiğim kadınları, eğlendiğim dostlarımı ve ailemi bırakıp gittim. Tam kapıdan çıkarken o şeylerin bana muhtaç olduğunu bilmek beni bitiriyordu. Ama olması gereken buydu sanırım. "Olmalı mı ki?" sorusuna cevap bulsam belki her şey düzelecek. Gözlerim geçmişe takılarak yazıyorum. Bütün anıları çiğnemeye çocukluğumdan başladım. Hepsini tek tek topladım ve çiğnedim. Onlardan bir uçurtma yaptım ama bu sefer kuyruğuna kendimi bağlamadım. Bu boğazımdaki yumru, bunun sebebi sizsiniz. Bütün kelimeleri ve harflerimin rengini birebir siz seçtiniz. Elleriniz kirliydi. Kirinizi parmaklarıma kasıtlı bulaştırdınız. Siz kirlerinizden kurtulduğunuzda izlerini bende bıraktınız. Hep yardım ettim ve siz hep gittiniz. Ben arkanızdan camdan bakarken aslında gelecek kimse olmadığını bildiğimden camın kendisini izlemekle geçti hayatım. İkinci katın yola bakan taraftaki birinci odasında kalan çocuk öldüğünde kaldırmadınız onu oradan. İnsanlar bir şeyler bağırdı. Ben hiç bağırmadım. Sonraki gecelerde hep kaçmaya çalıştım. Bu pes etmek değil, sadece bilmediklerimi aramaya çıkmıştım. Elimdeki verilere göre neresi olursa olsun bütün insanlar aynı. Bugün oldu ama beni hala dünümden kovalıyorlar.

Salı, Ağustos 04, 2015

Anlamsızım

"Yaşamak senin neyine?" diye kendime soru sorarak başlıyorum içsel medeni tartışmalarıma. Hiç yoruldun mu? Durmaktan yorulmak, koşarak yorulmak, bekleyip yorulmak. Peki yaşamaktan hiç yoruldun mu? Küçükken hissettiğimden ne farkı var bunun, doydum mu? Yoksa sadece yoruldum mu? Her gün aynı terane. Aklıma nazaran daha hassas sol tarafım bu aralar. Her şeyi sindirip öylece durmak. Mutlak doğrunun peşinden gitmek yerine yanlışlar arasından sıyrılmaya çalışmak benimkisi. Bir kaçış, iki kaçış derken zaman geçti. Daha yapacak çok şeyim vardı tanrım ne bu acele? Önce bir tanısaydım kendimi. Kendimi zeki sandığım vakitler geçti. Öğrendikçe cehaletim arttı. Şimdi "Kurtulmak mıymış bu?" diyorum kendi kendime. Tam her şeyden kaçıp kurtulacakken o şeylerin sana muhtaç olduğunu görmek beni bitiriyor. Kendimi "Belki de ben o şeylere muhtacımdır" diye teselli ediyorum. Cevabı bulsam belki hepsi son bulacak bunların. Bu yorgunluk, ağrı kesiciler, kırıklar, lekeler, unutulmaya zorlanmış anılar... Sadece yoruldum işte be, bitkinim. Tutmasın kimse elimi, yine de şikayet etmem ki. Varlığımın yokluğa olan savaşında kötü yanı seçiyorum. Her şeyin son bulmasını seçiyorum. Kendime bir tehdit unsuruyum artık. Siz bir kez daha vurun savunmasız yerlerimden.

Pazar, Temmuz 12, 2015

Ne güzel de sevemedim seni

Ne güzel de sevemedim seni. Sen benim tersten yaktığım sigaramdın, ne kadar değerli olsan da dikkat edemedim. Oysa ki sadece gülüşlerinin bana ait olmasını istemiştim. Kedileri sevdiğinin yüzde biri kadar sevseydin beni dünyadaki bütün kedilerin patisi kadar öperdim parmak uçlarını. Dediğin gibi "değişmez huylar" bilirsin. Ne ben seni sevmeyi bıraktım ne de sen güzel gülüşlerini. Sonunda yine ben sende yiteceğim, sen beni anlamamaktan başka hiçbir sonuca varamayacaksın. Çatlayacak belki pişmanlık damarlarım, elim ne bir kaleme ne bir kağıda gidecek. Bir mesaj, bir haber. Hiçbir şey. Her zaman yaptığımız gibi; öyle bir sarılmayacağız ki yine sabah olmayacak. Kendimi hikayemdeki kadının sen olacağı gerçeğine inandırıyorum bazen. Sonra önümde duran kadehime bakıyorum. Sen misin kadehteki?  Belki uyusam her pikselin kuş olup kanatlanacak. Belki de o kadeh bir daha asla dolmayacak. Ben seni sevmeyi bilemedim sadece, imtina ettim. Sen yine çok içiyorsundur zaten aldırma bir gün bunları okursan, hepsi sahte sadece üzerindeki alkolün etkisidir. Bu gece yine en iyi yaptığım şeyi yapıp kendime inanmayacağım, ama sen dokunma cesedime.

Cumartesi, Mayıs 23, 2015

Öğrenilmiş çaresizlik

Mutlu olmayı yakıştıramıyorum kendime. Ne kaldı geriye? Ben mi? Benlik mi? "Buyum ben, değişmem" gibi cümleler mi? Bunların üzerine tek tekerlekli bisiklet üzerinde ilerlemeye devam etmenin beklenmesi mi kaldı? Ne kaldı? Gerçekten nereden başlayacağım hakkında en ufak bir fikrim yok. Sadece her düşüncemde bir sigara daha yakıyorum. Vazgeçmeyi sevmeye çalışmaktı benimkisi. Öldürmeyi meşru kılmaktı kendi ellerimle. Nasıl ki dikta edildi aldığım nefes bana, bende öyle sevdim her şeyi düşünmeden bitirmeyi. Ama ölmüyorum şimdi, korkmayın sayın tanrı. Benim arkama dönüp bakmak için sebeplerim olmadı. Bakmadan söyleyebilirim hepsini, sadece koca bir hiç. Kocaman bir hiçlikte yaşamış ve yaşatmışım. Aslında benim tek demek istediğim şey yaşamayı bilmediğim. Gülebilirsin belki ama anlayamazsın. Evet bilmiyorum ve bilmediğim içinde ardıma bakmıyorum. Bilmediğim için gittikçe batıyorum, hislerimde boğuluyorum. Ordan bakınca belki yüksek bir egoya sahip olduğumu düşünebilirsin ama bu yaftalama için henüz o kadar insan tanıdığını sanmıyorum. Yazıyı okumaya devam ediyorsan lütfen beni tanıyorsan tanıdığın kadarını ve ön yargılarını unut. İnsan eli değen ve değecek olan her şey midemi bulandırıyor. İçinizdeki kirli yalanlar gibi bakıyorum gökyüzüne. Cahilim tüm yaşam biçimlerinize. Yollar, evler, binalar, makineler, otomobiller... Hepsi çok gereksiz. Bitirdiniz bütün güzellikleri. Tanrı da öylece izledi. Bak her şey değişti. Hep susmayı denedim. Bir nevi pasif direniş diyebilirim. İş isyan noktasına geldiğinde ne doğrum kaldı ne çabalarım. Sevmeyi de bıraktım anlaşılmadan öylece bitti gitti hepsi. Aslında sadece empati kuramayacak kadar aptalsınız hepiniz. İçinizdeki şımarık çocuğa yenik düşüyorsunuz. Ben öğrenilmiş çaresizliğin erkek kardeşiyim. Varlığı ispatlanmış cenneti reddetmek gibi benimkisi.

Cumartesi, Nisan 25, 2015

Bilmeden yaşayanlardan

Ben niye vardım? Hatırlamıyorum. Bir kere daha vuruluyorum muhtelif yerlerimden. Kaç darbe yedim hiçbir fikrim yok. Kaç darbe daha yiyeceğim ki ölmek için? Bir mi, beş mi, yüz mü? Kaç kere ölecekmişim ki hala hayattaymışım? Ve bir kere daha o hikayenin baş karakteri gibi hissediyorum kendimi, varım ama çokca yokum olmadık zamanlarda. Kendime dram gibi geliyor hayatım ama aslında sadece fantastik. Çünkü yüzlerce kez ölüp dirildim. Ve bir kez daha batıyor soru işaretleri beynimin kıvrımlarına. Kaç insan daha var rahatlatacağım, düşündükçe içim kuruyor. Kaç insan koydunuz kısacık hayatıma? Ne zaman ölmek yerine öldürmeyi öğreneceğim, ne zaman? Kaç kadeh daha dolduracağım, kaç kere sabahlayacağım, siyahın ardından kaç umut daha ortaya çıkıp yüzüstü bırakacak? Bir daha doğru biri olamayacağını bildiğin halde inatla iyi kalmaya çalışma ahmaklığı neden söylesenize bana. Ya uzun zamandır ölüyüm ben ya da hiç haberim yok aldığım nefesten. Bir kez daha tanışıyorum kendimle ve akabinde vedalaşıyorum hiç tanımamışcasına. Hangi kıyısından düşeceğime karar veremediğim uçurumdan isyan ettiğim bir gece daha. Ne güzel de bilmiyorum yaşamayı. En iyi yaptığım şey bilmemek zaten, gerisi ahmaklık.

Perşembe, Mart 12, 2015

Bir ben kaldım bana

Geçiyor hayat bize sormadan, icazet almadan. Güzel bir şey olunca hemen kurutuyor tüm yapraklarımızı. Sevmiyor hayat ne yaprağı ne de sonbaharı. Zaman geçmek bilmiyor, olabildiğince uzatıyor tüm acıları. Öylesine kin dolu... İçinde sevgi yoksa böyle olacak diyor. Ben sevmedim demedim ki; "sevmeyi bilmiyorum" dedim halbuki. Yanlış mı anlıyor beni acaba? Gün geliyor, hızlanacağı yerde kesiliyor rüzgar. Savurup saplıyor bir yere öylece. Yine çekeceğim içime, yine öksürtecek. Yine yakacağım, yine sönmeyecek. Milyarlarca olasılık içinden birini seveceğim, o da öldürecek. Ben sanıyordum ki sadece sevmeyecek. Meğer her olasılığın sonucu öldürmekmiş. Dökecek yaprak kalmadı artık bende. Kitap okuyorum, sigara içiyorum ve uyuyorum. Hiç sıkılmaz mı insan hep aynı parmağıyla çakmak çakmaktan? Sıkılmıyorum. İyi bir şeyler vardı bir zamanlar, hatırlıyorum. Ya da yoktu, ben öyle sanıyordum. Bazıları gözyaşını göz altlarımıza bulaştırdı. Onlar bu odadan çıkınca ve ağlamayı bırakınca, biz günde üç paket sigara tüketmeye başladık. Şimdi, buradan defolun ve bizi bir daha sizden bilmeyin.

Salı, Ocak 06, 2015

Aşk ve Tanrı

Beni anladığını sandığım herkes yanlış anladı. Ahmaklığa lüzum yok, anlamalarını beklemek ayıp olurdu. Umudumu yitirmeye fırsat veren midir tanrı, yoksa onu ateşleyip vicdanımla yüzleşmemi engelleyen mi? Her şeyde mantık aramayın. Her şeyde mantık arayan kişiler aşkı tadamayanlardır. Onlar nerden bilir ki; gecenin köründe göğsüne saplanan bıçağın soğukluğunun vücuda yayılışını? Bazı şeyler sadece yaşayarak öğrenilebilir. Yaşamın ince bir çizgiden oluşmuş köprü olduğunu anlamak gibi. Ya gözünü kapar geçersin o çizgiden, hiçbir şey umrunda olmadan ya da "siz kazandınız" dersin dengeni yitirip düşmeden önce. Aslında bugüne kadar istediğim hiçbir şey istediğim doğrultuda gitmedi. Sadece büyük bir kafes ve içinde yaşam belirtileri... Sinirlendiğinde kafesi sallayan, mutlu olduğunda ise öylece izleyen bir çocuk. Hepimizin hayatında biri var. Tüm hayatımızla, dengemizle oynayan biri. İşte buna "Tanrı" diyorum ben. Ama günü geldiğinde herkes kendi tanrısını istemeyecek ve reddedecek. Çünkü o gelir; gözünü açar, bağlar ve hayata tutunmanı sağlar. Sık sık hissettirir varlığını, bazen sarılır. Kimi zaman yokluğuyla tehdit eder. Yalvartır seni, elinden tutar, elin, kolun, mantığın olur. Düşüncelerin ve hayatın olur. Ama gün gelir senden elini çeker ve işte o zaman uyanırsın. Artık böyle bir şey olmadığına kendini inandırırsın. Ama onun eksikliği hep hissedilir. İnsan gözünü kapadığında kendini güvende hissedip, mutlu ve huzurluysa aşıktır. Bu aşk madde üstü de olabilir madde de. Açıkcası aşk dediğimiz şey sevdiğini tanrı yerine koymaktır.

Cumartesi, Ocak 03, 2015

Benden sonra

Harp var aklımda bu sıralar. Tarihin en kanlı savaşı belkide. Öldürülmesi gereken gülümsemelerim, dünyaya olan uzaklığım, sık sık ateşe vermekte aklımı. Bu öyle bir savaş ki; ne kazanana ödül verilecek ne de saygı duyulacak. Bu gerçekle yüz yüzeyken kendimi vursam, gıkım çıkmaz. Çıkamaz. Bağıramam. Kimse, hiçkimse tutamaz. Ne kazananı olacak bu savaşın ne kaybedeni. Kendimi anlamamaktan başka sonucu olmayacak. Geçmeyecek altın harflerle tarihe, kimse bilmeyecek bunu. Ben bende yiteceğim. Hiçliğimle yüzleşeceğim. Gitmeyecek elim ne bir kaleme ne bir kağıda. Ne bir yazı, ne bir haber. Hiçbir şey. En iyi yaptığım şeyi yapıp tutunmayacağım hiçbir şeye her zaman olduğu gibi. Öyle güzel sevmeyeceğim ki hiçbir şeyi; Tanrı bile utanacak yarattığından. Aynaya karşı dururken bakıp tebessüm ediyorum. Ben miyim bu? Peki içimdeki?

Pazartesi, Aralık 08, 2014

Gidecek misin?

Bu gece bir şeyler anlatacağım sana ve sen anlamayacaksın belki. Ya da anlamak istemeyeceksin. Kaçacaksın belki bundan çünkü bu anlaşılması zor bir mesele. Ama emin ol yine de anlatmaktan daha zor değil. Kimseye bakmadım sana baktığım gibi. Kimse heyecanlandıramadı böyle. Kimsenin dudaklarından dökülen sözcüklere bu kadar sevinmedim. Kimseye konuşmadım bu kadar içten. Bu bir kerelik bir his değil, sen de bilirsin bunu. Ama bilmemeni tercih ederdim doğrusu. Kimseye aşık olmamış olmanı tercih ederdim bu zamana kadar. Ben gelip gözlerinin içine bakarak “sana aşığım” diyene kadar beni beklemiş olabilirdin mesela. Olmaz mıydı? Benim bütün hayatım, benim her şeyim; aşık olmak için senin gözlerini beklemiş gibi. Ne olurdu ki? Sen de bekleyebilirdin. Eğer bazen seni üzüyorsam, sen yine de üzülme. Ben seni üzemem öyle. Hani diğerleri gibi… Bir gün bir şey için affetmeyecek olursam seni, üzüldüğün için etmeyeceğim. Biri için kalbini kırarsan eğer bunun için de affetmem. Senin kalbini herkes kıramaz öyle. Hatta kimse kıramaz işte. Sen hep bambaşka hayallerle yasladın başını bana. Ben tek bir hayali taşıdım göğsümde. Sabahında olmasan kaç geceyi uyumazdım bi' bilsen. Gitmesene, kalsana. Bütün geleceğimi iptal edebilirim, sen kalacaksan benimle. Tutsana tekrar elimi. Başını yine koysana göğsüme, ama bu defa başka. Sen de düşünsene, sevsene beni. Sevmeyecek misin? O zaman git bir an önce. Git çok geç olmadan. Olur da gidersen bir gün, ölene kadar kokunu saklamayı hak ediyorum sanırım. Ama sen yinede gitme olur mu?